Kuru yaprakların arasında varlık göstermek mi, yoksa kendimizi bulmak mı? Bir fotoğrafa baktığımızda, tüm görüntü içindeki parçaların ne denli sağlıklı olduğuna odaklanıyoruz. Ancak, bütünün içinde normal olarak kabul ettiğimiz durumların her zaman sağlıklı olduğu yanıltıcı olabilir. Duygularımızı, toplumda başkalarının yaşamadığını veya en azından iyi başa çıktığını varsayarak kapatabiliriz. Ama ya bu duygular, görünmeyen o kuru yapraklar gibi içimizdeyse? Yaşadığımız duygular, insan olmanın doğal bir parçasıdır. Bu nedenle, her birey duygusal karmaşasıyla sağlıklı bir biçimde yüzleşmeyi başaramayabilir.
Peki, bu durumda, ortak hislerimizi hissetmek bizi güçsüz mü kılar?
Kontrol Çabaları
İnsan, sosyal bir varlık olarak, gün içerisinde birçok insanla etkileşime girer. Bu ilişkiler her zaman olumlu sonuçlar doğurmaz; zaman zaman çatışmalar yaşanabilir ve bu, duygusal dalgalanmalara yol açabilir. Yalnızca çevremizdeki insanlardan değil, olayları algılamamız ve içsel sorgulamalarımız da etkili olabilir.
Eğer yaşadığımız duygusal durum, bir başka bireyle yaşanan bir olaydan kaynaklanıyorsa, bu durumda kendimizi güçsüz hissedebilir ve hislerimizi yönetme çabası içine girebiliriz. “O kişi benim üzülmemi hak etmiyor” gibi düşüncelerle kendimize kızarız. Belirli mesafeleri koyduğumuzu zannederken, aslında kendi içsel durumumuza duvarlar örüyor ve işlevsiz baş etme yollarını tercih ediyoruz.
Kapitalist sistem, insanlar üzerindeki kontrol mekanizmalarıyla varlığını sürdürmektedir. Duyguları bastırarak, sorgulamadan hareket etmemizi sağlıyor. Bastırılmış duygular, duygusal açlığa ve dürtüsel tüketim alışkanlıklarına sebep olarak sistemi besliyor. Ayrıca, duyguları bastırmak, durmadan hareket etme zorunluluğuna yol açar; hızlı konuşma, çabuk yürüme ve düşünmeden cevap verme eğilimleri ortaya çıkar. Bu durum sonrasında anlam ve amaç kaybını da beraberinde getiriyor… Tanıdık geliyor mu?
Duyguları Sınıflandırmak
Hepimiz Haklıysak, Kim Haksız?
Danışanlarımda sıkça gözlemlediğim iletişim sorunlarından biri, haklı-haksız çatışmasına girmek oluyor. Derinlemesine inildiğinde, her iki tarafın da çeşitli hisler deneyimlediği görülüyor. Hislerini ifade etmek yerine, karşı tarafın haksız olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar. Bu durum, hem tarafın da kaybetmesi ve hayal kırıklığı ile sonlanıyor.
Her iki taraf da yaşanan olayda haklılıklarını savunabilir. Ancak duygular konusunda haklılık söz konusu olamaz. “Sen burada iyi niyetle davranmış olabilirsin ama bu benim için üzücüydü.” diyerek hislerimizi ifade ettiğimizde, karşı tarafın kendini savunma çabasına girmeden duygularımızın onarılması için bir fırsat sağlayabiliriz.
Duyguları Kontrol Etmek Değil, Yönlendirmek Daha Sağlıklıdır!